Anlaşmalı boşanma davaları her iki eşin kanunun belirlediği konularda anlaşması üzerine inşa edilmiş bir davadır. Burada eşlerin boşanma şartları tamamen kendi anlaşmalarına göre belirlenmekte ve hakim tarafından uyarlanmaktadır. Yani anlaşmalı boşanma davasında çocuğun veya çocukların velayetinin kimde kalacağı, tarafların birbirine nafaka verip vermeyeceği ve nafakanın miktarı ile malların paylaşımı vb. diğer hususlar taraflarca belirlenecektir. Eşlerin boşanma protokolünde kararlaştırmaları gereken önemli bir konu nafaka konusudur. Eşler, anlaşmalı boşanma protokolünü hazırlarken nafaka hususunu mutlaka yazmalı ve tarafların ortak kararını protokole geçirmelidir.

anlaşmalı boşanma

Anlaşmalı Boşanma Protokolünde Kararlaştırılan Nafaka Miktarı Değiştirilebilir Mi ?


Anlaşmalı boşanma davalarında eşler serbest bir şekilde protokol tanzim etmektedirler. Eşlerin tüm hususlarda uzlaşması ve bunları protokole aktarmaları gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma protokolünde nafaka olarak belirlenen bir alacak kalemi söz konusu ise nafaka ödemeye yükümlü eş bu nafakayı ödemekle mükellef olup ödemediği takdirde hakkında yasal işlem başlatılabilecektir.

boşanma davası avukat

Aşağıda izah ettiğimiz Yargıtay kararında da eş, emekli maaşını ileride meydana gelebilecek tüm artışları ile birlikte eşine bıraktığını protokolde belirlemiş ve boşanma gerçekleşmiştir. Fakat ilerleyen dönemlerde ekonomik şartlar değişmiş ve emekli maaşını bırakan eşin emekli maaşından başka herhangi bir geliri kalmamıştır. Bu haliyle eş dava açmış ve nafakanın düşürülmesini talep etmiştir. İlgili Yargıtay kararını aşağıda sunmaktayız. Bunun yanı sıra anlaşmalı boşanma davası ve anlaşmalı boşanma protokolüne ilişkin yazılarımızı ve nafakanın arttırılmasına yönelik davalar için yazılarımızı tıklayarak okuyabilirsiniz :

Anlaşmalı Boşanma Davası (Detaylı açıklamalar için tıklayınız)

Anlaşmalı Boşanma Protokolü (Detaylı açıklamalar için tıklayınız)

Nafakanın Arttırılması/Düşürülmesi Davası – Nafakanın Uyarlanması Davası (Detaylı açıklamalar için tıklayınız)

Nafakanın Arttırılmasına İlişkin Yargıtay Kararı

T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi (Esas: 2003 / 4387 – Karar: 2003 / 4515 – Karar Tarihi: 15.04.2003)

NAFAKA DAVASI – ANLAŞMALI BOŞANMA PROTOKOLÜ – EMEKLİ AYLIKLARININ ANCAK ÜÇ AYLIK KISMININ TEMLİK EDİLEBİLMESİ – HAKKANİYETE UYGUN İNDİRİM YAPILMASI GEREĞİ

ÖZET: Olayımızda taraflar anlaşmalı olarak boşanabilmek için düzenlemişler ve protokol hakim tarafından onanmıştır. Boşanma hükmünde yer alan sözleşme ile dava davalı eşine bırakmayı taahhüt etmiştir. Dolayısı ile yapılan işlem, hukuki niteliği itibariyle bir alacağın temliki değil boşanmanın feri niteliğinde yoksulluk nafakasıdır. Bu belirleme ve yukarda açıklanan ilkeler ile tüm dosya kapsamındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının protokolün yapıldığı tarihte iş bu davanın açıldığı tarih arasında ekonomik ve sosyal durumunda aleyhte olarak önemli oranda değişiklik bulunmaktadır. Emekli maaşından başka geliri bulunmayan, işsiz ve yaşı itibariyle de günün koşullarında iş bulma olanağı da çok az olan davacı yönünden, nafakanın hakkaniyete uygun şekilde indirilmesi gerekir.

Karar: Davada, tarafların sonradan değişen sosyal ve ekonomik durumlar, MK. nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak davalıya ödenen nafakanın (emekli maaşının) kaldırılması, olmadığı takdirde aylık 50.000.000.-TL’ye indirilmesi istenilmiş; Mahkemece, aslında davacıya ait bulunan emekli maaşının protokolle davalıya ödenmesi (temliki) kararlaştırılmış olup, yoksulluk nafakası niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

04.06.1958 gün, 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, olayları izah taraflara, kanunları resen uygulamak ve dolayısı ile hukuki nitelendirmede bulunmak hakime ait bir görevdir.

TMK. nın 175. maddesine göre:

176/3-4 madde de ise: <irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evli imiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararı ile kaldırılır.

Taraflarının mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması ve azaltılmasına karar verilebilir”

Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre iradın hangi şartlarda kendiliğinden ya da mahkemece kaldırılabileceği açıklıkla ifade edildiği gibi, nafakanın artırılması veya azaltılması için de ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi ön görülmüştür.

Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat S. , anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz edebilir.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK. nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19. ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK.mad.2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.

Somut olayda,19.10.1995 tarihinde taraflar 743 sayılı MK. nun 134/3. maddesi çerçevesinde boşanmışlardır. Aralarında yaptıkları protokol, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanunun hükümlerinden (aynı yasanın 144-155. maddesi ile 150/5. maddesi) kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlardan taraflar serbest iradeleri ile sözleşme yapabilecekleridir. (BK.md. 19).

Olayımızda taraflar anlaşmalı olarak boşanabilmek için düzenlemişler ve protokol yukarıda sözü edilen yasanın 150/5. maddesi gereğince hakim tarafından onanmıştır. Boşanma hükmünde yer alan sözleşme ile dava davalı eşine bırakmayı taahhüt etmiştir. Dolayısı ile yapılan işlem, hukuki niteliği itibariyle bir alacağın temliki değil boşanmanın feri niteliğinde yoksulluk nafakasıdır.

Bu belirleme ve yukarda açıklanan ilkeler ile tüm dosya kapsamındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının protokolün yapıldığı tarihte iş bu davanın açıldığı tarih arasında ekonomik ve sosyal durumunda aleyhte olarak önemli oranda değişiklik bulunmaktadır. Emekli maaşından başka geliri bulunmayan, işsiz ve yaşı itibariyle de günün koşullarında iş bulma olanağı da çok az olan davacı yönünden, nafakanın hakkaniyete uygun şekilde indirilmesi gerekir.

Kabule göre de, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 120. maddesine 6311 sayılı Kanunla eklenen son fıkrasında, emekli aylıklarının ancak üç aylık tutarının temlik edilebileceği açıklandığı halde, taraflar arasındaki protokolün olarak üç aylık tutardan fazlası için geçerli kabul edilmesi doğru görülmemiştir (HGK. 7.3.1979; 417/218).

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.04.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay kararları sorgulama ekranına buradan ulaşabilirsiniz.