Bu tip davalarda (anlaşmalı boşanma davası) taraflar kanunun belirlediği konulara protokol düzenlemek zorunda ve bu protokolü boşanma davasında Aile Mahkemesi Hakimi onaylayarak anlaşmalı boşanma davasını karara bağlamaktadır. Anlaşmalı boşanma davasına ilişkin yazılarımızı aşağıda ilgili konuya tıklayarak okuyabilirsiniz : Anlaşmalı Boşanma Davası

Boşanma protokolünün nasıl düzenlenmesi gerektiği hususundaki detaylı yazımızı okuyabilirsiniz : Anlaşmalı Boşanma Protokolü

anlaşmalı boşanma

Boşanma Sonrası İştirak Nafakası Talep Etmek Mümkün Mü ?

Taraflar anlaşmalı boşanma sürecinde iştirak nafakası hususunda nafaka alınmayacağına dair karara varmış olabilirler. Boşanma sonrasında şartların değişmesi hayatın olağan akışına uygun olacaktır. Nitekim şartların değişmesi halinde ilgilisi talepte bulunarak iştirak nafakası talep edebilir ve bunu dava konusu yapabilir. Aşağıda ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararını ibraz etmekteyiz. Kararda da görüldüğü üzere anlaşmalı boşanma davasında istenmemiş iştirak nafakası sonradan istenebilecektir. İştirak nafakası davası yazımızı okuyabilirsiniz : İştirak Nafakası Davası.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulu (Esas: 2012 / 3-1626 – Karar: 2013 / 813 – Karar Tarihi: 12.06.2013)

NAFAKA DAVASI – ANLAŞMALI BOŞANMA DAVALARINDA TARAFLARIN HER KONUDA ANLAŞMALARI GEREKTİĞİ GÖRÜŞÜ – TARAFLARIN NAFAKA KONUSUNDA ANLAŞTIKLARI – DAVACININ NAFAKA İSTEMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞI GÖRÜŞÜNE İŞTİRAK EDİLMEDİĞİ – DİRENME KARARININ BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET : Olayda Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, anlaşmalı boşanma davalarında tarafların her konuda anlaşmaları gerektiği, tarafların boşanma davasında nafaka konusunda anlaştıkları, artık davacının nafaka istemesinin mümkün olmadığı görüşü dile getirilmiş ise de çoğunluk tarafından bu görüşe iştirak edilmemiştir. Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

Karar: Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, yoksulluk nafakası istemine ilişkindir.

Yerel Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, davacının davalıdan anlaşmalı olarak boşandığı ve anlaşmaları gereği davalıdan yoksulluk nafakası talebinin olmadığı, bu nedenle boşanma ilamında bu talebin reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; davacı kadının boşanma davasında yoksulluk nafakası isteminin olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre boşanma dosyasında ki beyanının, boşanma sonrası açtığı yoksulluk nafakası davasında kendisini bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümlenmesinde öncelikle ilke olarak, feragat beyanının nasıl olması gerektiği üzerinde durulmalıdır.

Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun <Feragat ve Kabul> başlıklı Yedinci Faslında yer alan 91.maddesinde; <Feragat, iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesidir.> şeklinde tanımlanmış; 93.maddesinde <Feragat ve kabul beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.>; 95.maddesinde ise <Feragat ve kabul, kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder.> hükmüne yer verilmiştir.

04.02.2011 tarihinde yayımlanarak 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda ise; <davadan feragat> başlıklı 307/1. Maddesinde; <Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.> şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı Kanun’un 309/1. Maddesinde; <Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.>; 311/1. maddesinde ise: <Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.> hükümlerine yer verilmiştir.

Açıklanan bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere;

Dava yoluyla bir hak talebinde bulunulabilmesi için, o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut olması gerekir; hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte feragat nedeniyle bizzat hak sahibi tarafından ortadan kaldırılan (böylece, borçlu yönünden söndürülen) bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.

Feragat, davayı sona erdiren kesin bir usul işlemidir. Feragatten dönülmesi ve mülga HUMK. nun 83.maddesi ve HMK. nun 176 maddesine göre, ıslah yolu ile feragatin hükümsüz kılınması olanaksız ise de, irade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir (HMK. 311/1-2. cümle; Kuru, B.:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, Cilt:IV, İstanbul 2001, sahife:3646 vd.)

Bilindiği gibi, feragat yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına gelmektedir. Davadan feragat neticesinde, feragate konu hak tamamen düşer ve artık bir daha dava konusu yapılamaz (Postacıoğlu, İ.E.:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası,İstanbul 1975, sahife:479).

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22.05.1987 gün ve E:1986/4, K:1987/5 sayılı ilamının gerekçesinde ise, yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında, açık bir irade beyanı olmadan davadan feragat edildiği sonucunun çıkarılamayacağı kabul edilmiştir.

HMK’nun 309/4 maddesine göre <feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır.> Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.04.2005 gün ve E:2005/11-242, K:2005/249; 29.04.2009 gün ve E:2009/13-76, K:2009/120; 29.04.2009 gün ve E:2009/12-112, K:2009/126; 7.1.1970 gün E:1969/2-681, K:1970/11; 13.1.1972 gün ve E:1970/8-773, K:1972/164; 1.11.1978 gün ve E:1977/575, K:1978/906 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.

Öğretide de feragatin; açık ve kesin olması gerektiği belirtilmektedir (Belgesay, Mustafa Reşit: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Cilt:I, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No: 78-95,İstanbul 1939, s.254; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, s.573; Kuru, Baki:age.,s.3593; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, s.552-553).

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı kadın, Adana 6. Aile Mahkemesi’nin 2010/1172 E., 2010/1264 K. sayılı boşanma dosyanın 29.12.2010 tarihli celsesinde; <… dilekçemde bildirdiğim nafakaların da karar bağlanmasını isterim, ben şu anda geçici olarak işte çalışıyorum ayda 400 TL alıyorum buradan ayrılırsam davalıya karşı yoksulluk nafakası davası açacağım çocuk için de ayda 200 TL tedbir ve katılma nafakasının davalıdan alınmasını isterim> şeklinde beyanda bulunmuştur.

Feragat şarta bağlı yapılamayacağından ve davacı beyanında nafaka hakkını saklı tuttuğundan, kadının bu beyanı yoksulluk nafakasından feragat olarak nitelendirilemez. Bu durum da, yerel mahkemenin davacı kadının boşanma davasında yoksulluk nafakası isteminin olmadığı yönündeki direnmesi yerinde değildir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, anlaşmalı boşanma davalarında tarafların her konuda anlaşmaları gerektiği, tarafların boşanma davasında nafaka konusunda anlaştıkları, artık davacının nafaka istemesinin mümkün olmadığı görüşü dile getirilmiş ise de çoğunluk tarafından bu görüşe iştirak edilmemiştir.

Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen <Geçici Madde 3> atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme kapalı olmak üzere, 12.06.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi. 

Yargıtay kararlarını sorgulama ekranına buradan ulaşabilirsiniz.