Kıdem tazminatında zamanaşımı, Türk Borçlar Kanunu gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabi idi (İş Kanunu ek md.3 gereği artık 5 yıldır). Nitekim 10 yıllık zamanaşımının geçmesiyle birlikte artık kıdem tazminatı zamanaşımına uğrayacak ve talep edilemez hale gelecek idi. İşbu nedenle işçi statüsünde çalışıp da sözleşmeli personel olan kişiler, yine işçi statüsünde çalışıp da özelleştirme ile memur statüsüne geçen kişiler, işçi olarak çalıştıkları döneme ait kıdem tazminatı hakları için zamanaşımı süresi olan 10 yılı kaçırmaması gerekirken yeni bir düzenleme yapıldı.

kıdem tazminatı

Kıdem tazminatına ilişkin detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Kıdem Tazminatında Yeni Zamanaşımı Süresi

2017 yılında yapılan yasal düzenleme ile 25 Ekim 2017 tarihinden sonra işten ayrılan işçiler için kıdem tazminatı zamanaşımı süresi 5 yıla indirilmiştir. Artık işçi statüsünde çalışan sözleşmeli personeller artık zamanaşımının 5 yıl olduğunu bilerek hareket etmelidir. Her ne kadar zamanaşımı süresi değişmiş olsa da aşağıdaki karar 10 yıl üzerinden değerlendirilerek hükme bağlanmıştır. Bu hususun atlanmaması gerekmektedir.

Aşağıda sizlere sunduğumuz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre iş sözleşmesi ; işçinin sözleşmeli personel olarak çalışmaya başladığı tarihte feshedilmiş sayılacaktır. Karara göre ; ”bu durumda, hizmet akdinin sona erdiği, 18.7.1988 tarihinden önceki işçilikte geçen süreye ait kıdem tazminatını talep eden davacının alacağı için zamanaşımı, davacının işçi statüsü sona erip, sözleşmeli statüye geçtiği 18.7.1988 tarihinde başlamış olup, davanın açıldığı 18.9.2002 gününe kadar Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir.” denilmiştir.

Sonuç olarak ; işçinin statüsünün değiştirilmesine rağmen mevcut işine devam etmesi kıdem tazminatına ilişkin zamanaşımına herhangi bir etki etmeyecek, 10 yıllık süreç başlamış olacaktır. Tüm bu nedenlerden ötürü işçi statüsünden sözleşmeli personel statüsüne aktarımı gerçekleştirilen kişiler, kıdem tazminatı haklarını süresinde talep etmelidirler. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararı şu şekildedir :

Hukuk Genel Kurulu Kararı

2003/9-685 E., 2003/690 K.

ÖZET: İŞÇİLİKTEN SÖZLEŞMELİ PERSONEL STATÜSÜNE GEÇENLERİN HİZMET AKİTLERİ, STATÜ DEĞİŞİKLİĞİ TARİHİNDEN FESHEDİLMEKTE; KISACA İŞÇİ STATÜSÜ, SÖZLEŞMELİ PERSONEL STATÜSÜNE GEÇİRİLDİĞİ TARİHTE SONA ERMEKTEDİR. SONUÇ OLARAK, HİZMET AKDİNİN FESHİ VE KIDEM TAZMİNATI HAKKININ DOĞUMU, STATÜ DEĞİŞİKLİĞİ TARİHİNDE GERÇEKLEŞTİĞİNDEN, ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN BAŞLANGICINA, SÖZLEŞMELİ STATÜYE GEÇİLDİĞİ TARİHİN ESAS ALINMASI GEREKİR.

Taraflar arasındaki “kıdem tazminatı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 12. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.12.2002 gün ve 2002/1402 E-4566 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 26.6.2003 gün ve 2003/1401-11986 sayılı ilamı ile; (…Davacının hizmet akdinin 18.7.1988 tarihinde sözleşmeli personel statüsüne geçmesi suretiyle sona erdiği ve bu tarihten önceki çalışmalarla ilgili kıdem tazminatının talep edildiği davanın ise, 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 18.9.2002 tarihinde açıldığı, davalının süresi içinde usulünce zamanaşımı definde bulunduğu anlaşıldığından, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kıdem tazminatı istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilinin, davalı P….. Ofisi Anonim Şirketi’nde 14.5.1980 tarihinde işçi statüsünde çalışmaya başladığını; 18.7.1988 tarihinde sözleşmeli personel statüsüne geçirildiğini ve 5.2.2001 tarihine kadar çalıştıktan sonra, davalı şirketin 4046 sayılı Yasa gereğince özelleştirilmesi sonucu Ulaştırma Bakanlığı APK Daire Başkanlığı emrine memur statüsünde nakledildiğini; davacıya işçilikte geçen hizmet süresine ilişkin kıdem tazminatının ödenmediğini ileri sürerek, 18.7.1988 tarihinden önceki dönemde işçi statüsünde geçirdiği süreye ait 5.260.498.668 TL. kıdem tazminatının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili; davanın zamanaşımı nedeniyle reddini savunmuştur.

Mahkemenin; “işçi statüsünde çalışmakta iken sözleşmeli personel statüsüne geçirilen ve daha sonra 4046 sayılı Özelleştirme Yasası uyarınca memur olarak atanan davacının hizmet akdinin, sözleşmeli personel statüsüne geçirildiği 18.7.1988 tarihinde değil, memur olarak atandığı 5.2.2001 tarihinde feshedildiği ve böylece fesih tarihi itibarıyla 10 yıllık zamanaşımı sürenin geçmediği” gerekçesiyle, davanın esasına ilişkin olarak “davanın kabulü ile 5.260.498.668 TL. kıdem tazminatının 5.2.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Davacının, davalı P….. Ofisi Anonim Şirketi’nde 14.5.1980 tarihinde işçi statüsünde işe başladığı; 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca 18.7.1988 tarihinde sözleşmeli personel statüsüne geçirildiği ve davalı P….. Ofisi Anonim Şirketi’nin özelleştirme kapsamında bulunması nedeniyle 4046 sayılı Yasa’nın 22. maddesi uyarınca 9.11.2000 tarihinde APK Kurulu Başkanlığı araştırmacı kadrosuna atanarak, 5.2.2001 tarihinde memur statüsünde çalışmaya başladığı uyuşmazlık konusu değildir.

Buraya kadar somut olaya ilişkin açıklamalar ışığında çözümü gereken uyuşmazlık; 18.7.1988 tarihinden önceki hizmet akdine dayalı ve işçi statüsünde geçirdiği süreye ait kıdem tazminatının talep edildiği eldeki davada, davacının hizmet akdinin fesih tarihinin, bu bağlamda dava zamanaşımı başlangıcının 18.7.1988 ya da 5.2.2001 tarihi mi olduğu; dolayısıyla 18.9.2002 tarihinde açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği” ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, Ankara 1990, c.1, s: 949).

Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu’nda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.

Ancak, öteden beri uygulama ve öğretide kıdem tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur (Yargıtay TD. 22.4.1952 gün, E: 1092, K: 2234; 9. HD. 17.9.1964 gün, E: 6250, K: 5809).

Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir.

Bu genel açıklamalardan sonra, kıdem tazminatının hukuki mahiyetinin açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.

Bilindiği ve 3.11.1948 gün, 11/7 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, kıdem tazminatı hakkı, iki tarafın arzu ve iradeleri nazarı itibara alınmayarak mücerret işçiyi himaye etmek ve bir dereceye kadar zaruret ve ihtiyaçtan kurtarmak maksat ve sebebine dayanmaktadır.

Kıdem tazminatı, bütün bakımından belli ve alışılmış kalıplardan hiçbirine girmeyen, ama çoğundan da esinlenmiş, tamamen kendine vergi bir hukuksal ödev düşüncesine dayanır. Öyle bir ödev ki, doğması ve işçinin mal varlığında bir alacak halini alması, kanunda gösterilen belli şartların gerçekleşmesine; eş deyişle, işçinin o şartların çerçevelediği duruma girmiş olmasına bağlıdır (Mustafa Çemberci, İş Kanunu Şerhi Ankara 1986, s. 382).

Giderek, kıdem tazminatına hak kazanılmasının koşulları 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş olup; anılan maddede kıdem tazminatı ödenecek kişinin 1475 sayılı İş Kanunu’na tabi “işçi” niteliğini taşıması ve hizmet akdinin, 14. maddede öngörülen sebeplerle son bulması gerektiği belirtilmiştir.

1475 sayılı İş Kanunu’nun 1. maddesi işçiyi, “bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişi” olarak tanımlamıştır. Bu nedenle bir kimsenin işçi sayılabilmesi için, hizmet ilişkisinin hizmet akdinden doğmuş olması gerekir (Ünal Narmanlıoğlu, İş Hukuku, Ferdi iş ilişkileri 1, İstanbul 1994, s. 95)

Ne var ki, ücret karşılığı çalışma, hizmet akdinden değil de kanundan doğuyorsa, bu şekilde çalışan kişilerin “işçi” statüsünde kabulü mümkün değildir.

Yine somut olayda olduğu gibi, kanun hükmünde kararname ile işçi statüsünden sözleşmeli personel statüsüne geçirilenlerin “işçi” niteliğini koruduklarından söz edilmeyeceğinden, sözleşmeli personelinde hizmet akdi ile çalışan İş Kanunu’na tabi işçi statüsünde olmadığı açıktır.

Nitekim; davacının işçi statüsünden sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesine ilişkin sözleşme dayanağı, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 42. maddesinde, “bu kanun hükmünde kararnameye tabi olan sözleşmeli personelin işçi statüsünde olmadığı” ve “işçilerin bu Kanun Hükmünde Kararnameye tabi bulunmadığı”, açıkça ifade edilmiştir.

1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre kıdem tazminatı hakkının doğumu için bir diğer koşul, hizmet akdinin kanunda belirtilen sebeplerle sona ermesidir. Eş söyleyişle, hizmet akdinin feshedilmediği durumlarda, kıdem tazminatı hakkının doğumundan söz edilemez.

Kıdem tazminatını gerektiren fesih halleri, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin atıfta bulunduğu 16. ve 17. maddelerinde düzenlenmiştir.

Bu bağlamda 1475 sayılı Kanunun 16. maddesinin 11 numaralı bendinin (e) fıkrası uyarınca, “iş şartlarının esaslı bir tarzda değiştirilmesi ve başkalaştırılması” halinde işçinin bildirimsiz fesih hakkı doğmaktadır.

Hangi nedenle olursa olsun, işçinin sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesi, iş şartlarında esaslı bir tarzda değişiklik ve başkalaşma anlamına geleceğinden, bu durumda işçinin kıdem tazminatına hak kazanacağında duraksama bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca; işçilikten sözleşmeli personel statüsüne geçenlerin hizmet akitleri, statü değişikliği tarihinden feshedilmekte; kısaca işçi statüsü, sözleşmeli personel statüsüne geçirildiği tarihte sona ermektedir.

Sonuç olarak, hizmet akdinin feshi ve kıdem tazminatı hakkının doğumu, statü değişikliği tarihinde gerçekleştiğinden, zamanaşımı süresinin başlangıcına, sözleşmeli statüye geçildiği tarihin esas alınması gerekir.

Somut olayda davacı, 18.7.1988 tarihinde işçilikten sözleşmeli personel statüsüne geçirilmekle, taraflar arasındaki hizmet akdi feshedilmiş; davacı 1475 sayılı İş Kanunu’na tabi işçi niteliğini yitirerek, işçi statüsü 18.7.1988 tarihinde sona ermiştir.

Bu durumda, hizmet akdinin sona erdiği, 18.7.1988 tarihinden önceki işçilikte geçen süreye ait kıdem tazminatını talep eden davacının alacağı için zamanaşımı, davacının işçi statüsü sona erip, sözleşmeli statüye geçtiği 18.7.1988 tarihinde başlamış olup, davanın açıldığı 18.9.2002 gününe kadar Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir.

O halde mahkemece; aynı yöne işaret eden Özel Daire bozma ilamına uyularak, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 12.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay kararları sorgulama ekranına buradan ulaşabilirsiniz.