Tanıma ve tenfiz davası, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun‘a dayanarak açılan ve yurtdışında verilmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararlarının Türkiye’de uygulanabilirliğini ve icra edilebilirliğini sağlayan davalardır. Yabancı Mahkemeler tarafından verilmiş nafaka kararları tanıma ve tenfiz davası açılmadan ülkemizde işleme konulamaz. Bu nedenle nafaka ve bunun tahsili işlemi, icrai bir işlem olacağından ötürü yabancı mahkemelerce verilmiş nafaka kararları için tenfiz talebinde bulunmak gerekir.

Yabancı Mahkemede Verilen Nafaka Kararı Türkiye’de Doğrudan İcra Edilebilir Mi?

Yabancı mahkemelerce hükmedilen nafakaların ülkemizde doğrudan icra edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle muhakkak ülkemizde bu kararlar için tanıma ve tenfiz davası açılması gerekmektedir. Her ne kadar ülkemiz 1956 tarihli Nafaka Alacaklarının Yabancı Memleketlerde Tahsiline İlişkin Sözleşme’ye taraf olsa da ilgili sözleşme nafaka bedellerinin doğrudan tahsiline imkan vermemektedir. Bu hususta her ülkenin iç hukuk yolu önemlidir. MÖHUK’a göre de yabancı mahkeme kararlarının geçerli olabilmesi için tanıma ve tenfiz talebi gerekmektedir. Bu nedenle yabancı ülkelerde verilmiş nafaka kararlarının tanıma ve tenfiz davası açmadan Türkiye’de icrası mümkün değildir.

tanıma ve tenfiz davası avukatı

Yabancı Nafaka İlamlarının Doğrudan İcra Edilemeyeceğine Dair Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/16917 Esas, 2015/25017 Karar ve 24/12/2015 tarihli ilam :

TENFİZ KARARI ALINMADIKÇA MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUKUNA GÖRE YABANCI İLAMIN TÜRKİYEDE İCRASI OLANAĞI YOKTUR

DAVACININ TENFİZ DAVASI AÇMAKTA HUKUKİ YARARININ BULUNMAMASI

ÖZETİ: Nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ve tenfizine ilişkin Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre münhasıran nafaka yükümlülüğüne ilişkin bir kararın tanınması veya tenfizi; tanıma ve tenfizin talep edildiği devletin kamu düzeniyle açıkca bağdaşmaması ve tarafları, konusu aynı olan bir davanın tanıma ve tenfizinin talep edildiği devletin bir merciinde açılmış ve görülmekte olması veya bu devlette ya da sözleşmeye taraf başka bir devlette aynı konuda aynı taraflar arasında verilmiş bir kararla bağdaşmaması halinde reddedilebilir. Şu halde anılan Sözleşmeye kararın verildiği Almanya’da taraf olduğuna göre, sözleşme hükümleri gözetilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan 1956 tarihli sözleşme hükümlerinden hareketle davacının tenfiz davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava münhasıran, nafaka yükümlülüğü konusundaki yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi isteğine ilişkindir.

Mahkemece, nafaka alacaklarının tahsili ile ilgili uluslararası sözleşmeye göre tenfize yada tanımaya lüzum olmaksızın doğrudan Türkiye’de icra ettirilebilmesi mümkün bulunduğu gerekçe gösterilerek istek reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.

Özel hukuka ilişkin yabancı mahkeme ilamlarının Türkiye’de icrası tenfiz kararının alınmasına bağlıdır (5718 sayılı MÖHUK md. 50).

Tenfiz kararı alınmadıkça Milletlerarası Özel Hukukuna göre yabancı ilamın Türkiye’de icrası olanağı yoktur. 1956 tarihli Nafaka Alacaklarının Yabancı Memleketlerde Tahsiline İlişkin sözleşme, bir tanıma veya tenfiz sözleşmesi olmayıp, nafaka alacaklısı ile nafaka yükümlüsünün farklı memleketlerde bulunması halinde nafaka alacaklısının tahsiline kolaylaştırıcı hükümler getirmiş olup, bu sözleşme nafaka yükümlülüğüne ilişkin yabancı ilamların, ilamın verildiği devlet dışında sözleşmeye taraf diğer bir devlette doğrudan icrasına imkan vermez. Onun için nafaka yükümlülüğüne ilişkin yabancı ilamın Türkiye’de icra edilebilir olması tenfiz kararı verilmesini gerektirir. 02.10.1973 tarihli Nafaka Yükümlülüğüne Uygulanacak Kanuna Dair Lahey Sözleşmesi 2331 sayılı kanunla onaylanması uygun bulunarak, 26.11.1982 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme, aile, hısımlık, evlilik veya kayın hısımlığı ve evlatlık ilişkilerinden doğan nafaka yükümlülüğü konusunda kanunlar ihtilafını düzenlemektedir (Söz.md.1).

Nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ve tenfizine ilişkin aynı tarihli Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre münhasıran nafaka yükümlülüğüne ilişkin bir kararın tanınması veya tenfizi; tanıma ve tenfizin talep edildiği devletin kamu düzeniyle açıkca bağdaşmaması ve tarafları, konusu aynı olan bir davanın tanıma ve tenfizinin talep edildiği devletin bir merciinde açılmış ve görülmekte olması veya bu devlette ya da sözleşmeye taraf başka bir devlette aynı konuda aynı taraflar arasında verilmiş bir kararla bağdaşmaması halinde reddedilebilir (Söz.md.5). Şu halde anılan Sözleşmeye kararın verildiği Almanya’da taraf olduğuna göre , sözleşme hükümleri gözetilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan 1956 tarihli sözleşme hükümlerinden hareketle davacının tenfiz davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.