Mirasta denkleştirme davası, miras bırakanın, yasal mirasçılarına yaptığı sağlar arası karşılıksız kazandırmaların belirli koşullar gerçekleştiğinde geri verilmesini talep etmeyi sağlayan bir davadır. Bu davadan elde edilmek istenen amaç mirasçılar arasında sağlar arası karşılıksız kazandırmalar ile oluşan dengesizliğin (adaletsizliğin) denkleştirme ile ortadan kaldırılmasıdır.

Türk Medeni Kanunu‘nun 669. maddesine göre yasal mirasçılar, miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler. Miras bırakanın çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir.

Denkleştirmeye Tabi Kazandırmalar Nelerdir?

Mirasbırakan mirasçılarına sağlığında bazı kazandırmalar yapabilir. Bu kazandırmaların amacı mirasta denkleştirme davası için önemlidir. Bazı kazandırmalar denkleştirmeye tabi olurken bazı kazandırmalar ise denkleştirmeye dahil edilemez. Ülkemizde sıkça konu edilen ve gerek kararlar gerek kanun gerekçelerinden hareketle şu kazandırmalar denkleştirmeye tabidir ve diğer mirasçılar bu eylemler karşısında mirasta denkleştirme talebine bulunabilirler :

  • Kuruluş Sermayesi : Mirasbırakan, mirasçılarının iş kurması ve ekonomik olarak özgürlüğünü elde etmesi için destekte bulunabilir. Mirasçılarının iş kurması, işi geliştirmesi vb. nedenlerle verilen bu para ve değerler denkleştirmeye tabi değerlerdir.
  • Çeyiz : Mirasbırakan, mirasçılarının evliliği sürecinde para, gayrimenkul gibi desteklerde bulunur. Mirasbırakan tarafından yapılan bu kazandırmalar denkleştirmeye tabidir.
  • Malvarlığının Devredilmesi : Yukarıda sayılan gerekçeler haricinde mirasbırakan herhangi bir gerekçe olmaksızın malvarlığını mirasçısına kazandırabilir. Bu hallerde de bu kazandırmalar denkleştirmeye tabi olacaktır.
  • Borçtan/İflastan Kurtarma : Mirasbırakan ekonomik özgürlük amacıyla kazandırma yaptığı mirasçısının borçtan kurtulması veya iflastan kurtulması için de kazandırma yapabilir. Bu kazandırmalar da denkleştirmeye tabidir.

Türk Medeni Kanunu’nda denkleştirmeye tabi olan kazandırmalar ”ve benzerleri” şeklinde hükümde yer almıştır. Bu nedenle mirasbırakanın kazandırmalarını yalnızca yukarıdaki başlıklarla sınırlandırmamak, somut olaya göre değerlendirmek yerinde olacaktır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2010/3084 Esas sayılı kararı şu şekildedir :

”Mirasbırakanın 1990 yılında Merter’deki taşınmazını satıp parasını karşılıksız olarak davalı oğluna verdiği toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Miras bırakanın çehiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir ( TMK. md. 669/2 ). Yapılan kazandırmanın miras payına mahsuben olmadığını kanıtlama yükümlülüğü kazandırmadan yararlanan altsoya düşer. Davalı, yapılan kazandırmanın miras payına mahsuben olmadığını kanıtlayamamıştır. O halde davalıya yapılan bu kazandırma iadeye tabidir.”

Denkleştirmeye Tabi Olmayan Kazandırmalar Nelerdir?

Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu ve zenginleştirme amacı gütmeyen kazandırmalar denkleştirmeye tabi olmayacaktır. Örneğin evlenen mirasçıları için yapılan olağan harcamalar, mirasçıların olağan eğitim ve öğretim giderleri gibi kazandırmalar denkleştirmeye tabi olmayacaktır.

Mirasta Denkleştirme Nasıl Yapılır? (TMK md.671)

Mirasta denkleştirme davalarında amaç, miras bırakan tarafından mirasçılara yapılan karşılık kazandırmaların terekeye geri verilmesini sağlamaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 671. maddesine göre ”geri vermekle yükümlü mirasçı, dilerse aldığını aynen geri verir; dilerse payından fazla olsa bile değerini miras payına mahsup ettirir. Miras bırakanın bu kurala aykırı tasarrufları ve mirasçıların tenkise ilişkin hakları saklıdır.

Görüldüğü üzere geri vermekle yükümlü mirasçının seçimlik hakları mevcuttur. Dilerse alınan şeyi aynen geri verir, dilerse de miras hakkından mahsup ettirebilir. Her ne kadar seçimlik hak mevcut ise de burada bir seçim yapmak zarureti bulunmaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2009/14753 Esas sayılı kararına göre : ”

Mirasta denkleştirme iddiası gerçekleştiği takdirde; denkleştirmeye tabi kazandırmaların ölüm günündeki değerinin tespiti ve davacının miras payının buna göre hesaplanması gerekir. Davacıların denkleştirme iddiası gerçekleşmiştir. O halde ilk iş olarak, mirasbırakan tarafından davalıya hibe edilen (96), (718) ve (373) parsel sayılı taşınmazların ölüm günündeki değerlerinin ve mirasbırakanın sağlığında üçüncü kişiye satıp bedellerini davalıya verdiği taşınmazların satış bedellerinin ölüm gününde ulaştığı değerlerin tespit edilmesi, tespit edilen bu değerlerin teberru dışında kalan (ortaklığı giderilen taşınmazlar da dahil olmak üzere) terekeye eklenerek, net tereke tutarının belirlenmesi, buna göre davalının yasal miras payının hesaplanması, ondan sonra davalıya yapılan kazandırmaların ölüm günündeki değerine bakılması, eğer bu değer, davalının miras payından az ise mahsuba gidilmesi, çok ise, mirasbırakanın bu fazlalığın ona kalmasını istediğini davalı ispat ettiği takdirde, bu fazlalığın denkleştirmeye tabi tutulmaması (TMK m. 672), mirasbırakanın çıkan fazlalığının davalıya bırakılmasını istediği davalı tarafından ispat edilemezse, davalıya yapılan kazandırmaların değerinden davalının miras payını aşan bölümünün davacılara miras payları oranında dönmesi gerekir.

Yukarıda açıklanan şekilde yapılacak hesaplama sonucu bulunacak denkleştirme oranı belirlendikten sonra, davalıya Türk Medeni Kanunu’nun 671. maddesinde yer alan tercih hakkı kullandırmalıdır. Açıklanan şekilde işlem yapılmadan hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır.”

Yine yukarıda bahsedilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2010/3084 Esas sayılı kararın devamı şu şekilde olup tahkikat aşamasında yapılması gerekenleri izah etmektedir :

”Yapılan kazandırmanın miktarı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık olduğuna göre, mahkemece yapılacak iş, miras bırakanın Güngören-Davutpaşa (Merter)’daki 10713 parsel numaralı taşınmazı sattığı Kasım 1990 tarihi itibarıyla bu taşınmazın sürüm değerinin tespit edilmesi, davalıya yapılan kazandırmanın taşınmazın satışından elde edilen para olduğu kabul edilerek belirlenen bu paranın ölüm tarihine kadar ulaştığı değerin bu konuda uzman bilirkişiye hesaplattırılması ve Türk Medeni Kanununun 671 ve 673. maddeleri çerçevesinde denkleştirmeye gidilmesi gerekirken, hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu bir başka karar ise mirasbırakanın bankadaki paraları ile ilgilidir. Bu durumlarda da tahkikat aşamasında yeterli araştırma yapılmalı, paraların akıbeti tespit edilmeli ve buna göre karar verilmelidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/21910 Esas sayılı kararı şu şekildedir :

”… Bu bakımdan ön­celikle T.C. M. Bankası, İ. Bankası, G. Bankası ve Z. Bankası’ndaki hesapların açıldığı ilk günden itibaren, muris N. Z. E. ile davalı N.B. tarafından açılan müşterek hesaplar olup olmadığı da açıklanmak suretiyle tüm hesap hareketle­rini gösterir ekstrenin ilgili bankalardan getirtilerek dosyaya eklenmesi, hesabı kapatılan bankalardan çekilen paraların havale yoluyla başka bir bankadaki hesaba aktarılıp aktarılmadığının da aynı şekilde adı geçen bankalardan sorul­ması, gelecek hesap ekstrelerine göre hesaplardan çekilen paraların muris N. Z. veya davalı N. B. tarafından çekilip çekilmediğinin, her birinin ne kadar para çektiklerinin mahkemece saptanması, gerekirse dosya tomarıyla birlikte uzman bilirkişilere verilerek bu konuda gerekçeli ve denetime açık rapor istenilmesi, bilirkişi heyetine mirasta denkleştirmeyi bilen uzman bir bilirkişinin de katıl­masının sağlanması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek banka­larda bulunan paralar ile 529 ada 5 sayılı parselde yer alan 4 nolu bağımsız bölüm bakımından mirasta denkleştirmenin yapılıp yapılamayacağının ya da olup olmadığının saptanması, 532 ada 24 sayılı parseldeki dükkan yönünden de mirasta adi istihkak kuralları çerçevesinde değerlendirmenin yapılması gerekir­ken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2008/16921 Esas sayılı kararı ise şu şekildedir :

”Davacılar, miras bırakanın, davalıların murisi Ali’ye sağlığında hibe ettiği 130 parsel numaralı taşınmazla ilgili iade isteğinde de bulunmuşlardır (MK m. 603). Miras bırakanın, sağlığında altsoyu lehine yaptığı karşılıksız kazandırmalar, kural olarak miras payına mahsuben yapılmış sayılır ve iadeye tabidir. Teberrunun iade edilmemek maksadıyla yapıldığını ispat yükü, teberrudan yararlanan altsoya aittir. Mahkemece ispat yükünün tespitinde hata edilmesi usule aykırıdır. O halde mahkemece davalının gösterdiği delillerin ve ileri sürdüğü defin bu çerçevede değerlendirilerek, sonucu uyarınca iadenin gerekip gerekmediğinin belirlenmesi, iadenin gerektiği sonucuna varıldığı takdirde iade hükümleri çerçevesinde inceleme yapılması gerekirken, davacının, miras payına mahsuben verildiğini ispat edemediğinden bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır”

Mirasta Denkleştirme Davasında Davacı

Mirasta denkleştirme davasının tarafları muhakkak ki yasal mirasçılar olmalıdır. Bu davalarda davacı, miras hakkı zedelenen yasal mirasçılardır.

Mirasta Denkleştirme Davasında Davalı

Mirasta denkleştirme davalarında davalı, lehine karşılıksız kazandırma yapılan yasal mirasçı veya yasal mirasçılardır.

Mirasta Denkleştirme Davasında Görevli Mahkeme

Mirasçılar arası karşılıksız kazandırmaların iadesi hususunda açılacak mirasta denkleştirme davalarına bakmakla görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Mirasta Denkleştirme Davasında Yetkili Mahkeme

Mirasta denkleştirme davalarında yetkili mahkeme, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir.

Mirasta Denkleştirme Davalarında İspat Yükü

Mirasta denkleştirme davasında genel hükümlere göre ispat yükü davacıdadır lakin somut olaya göre ispat yükü yer değiştirmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1984/2280 Esas numaralı kararı bu hususta ispat yükünün kimde olduğunu izah etmektedir :

”Medenî Kanun’un 6. maddesi ispat yükü konusunda genel bir kural koyarak “Kanun, hilâfını emretmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur”. Medenî Kanun’un 603. maddesi füruu yararına yapılan bağış konusunu özel olarak 2. fıkrasında düzenlenmiştir. 2. fıkra hükmünden açık bir biçimde anlaşılmaktadır ki bu konuda öncelikle miras bırakanın irade beyanına başvurulacaktır. Asıl olan miras bırakanın arzusuna saygı duymaktadır. Olayda miras bırakan bu konuda açık bir irade beyanında bulunmamıştır. O halde yasal düzenlemenin getirdiği ilkelerden hareket olunmalıdır. Füruu yararına yapılan bağışları düzenleyen 2. fıkra tümü ile değerlendirildiğinde görülecektir ki yasa koyucu ortaya bir karine getirmiştir: “füruu yararına yapılan bağışlar onun miras payına mahsuben yapılmıştır. Ve iadeye tabidir” bu karine aslında bir babanın çocukları arasında eşit davranması yolundaki duyguya da uygun düşmektedir. Yasa koyucu babanın çocukları arasında bir ayrım yapma gereğinin de hayatın akışı içerisinde belirebileceğini de gözeterek miras bırakanın bu yolda hareket edebilme olanağını da getirdiği düzenlemede “hilâfına açıkça bir teberru yapılmış olmadıkça” sözlerini kullanmak suretiyle açmıştır. Olayda, yukarıda değinilen Medenî Kanun’un 6. maddesindeki genel kural uyarınca ispat yükü öncelikle davacıya düşerse de davacı az önce açıklanan yasal karineden istifade ettiğinden ispat yükü yer değiştirerek karinenin aksini savunan davalının bağışın iadeye tabi olmadan yapıldığını ispat zorunda bulunduğunu kabulü gerekir. Bu durum karşısında da direnme uygun olduğundan diğer yönler incelenmek üzere dosya Özel daireye gönderilmelidir.”

Mirasta Denkleştirme Davasında Zamanaşımı

Türk Medeni Kanunu’nda bu yönde bir hüküm olmamakla birlikte Yargıtay’a göre mirasta denkleştirme talebi mirasın paylaşılmasını takip eden 10 yıl içerisinde ileri sürülmelidir. Bu sürenin geçmesi ile birlikte dava zamanaşımına uğrayacaktır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 1996/13872 Esas numaralı kararı şu şekildedir :

”Dava mahiyeti itibariyle Medeni Yasanın 603. maddesine uygun mirasta iade davasıdır. Bu tür davada sükutu hak söz konusu olmayıp zamanaşımı söz konusudur. Zamanaşımı ise Medeni Kanunun 5. maddesi yollaması ile Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince taksimden itibaren taksim sözleşmesi yapılmış ise taksim sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren 10 yıldır. Kaldı ki davalıların zamanaşımı def’i de bulunmamaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş davayı ve toplanan delilleri Medeni Kanunun 603. maddesi çerçevesinde değerlendirmek sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

Miras Davalarına ilişkin olarak iletişim bölümünden tarafımıza ulaşabilir, Miras Hukuku alanında uzman avukatlarımızdan destek alabilirsiniz.