Mirasta denkleştirme davası Türk Medeni Kanunu‘nun 669. maddesine ‘yasal mirasçılar, miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirine karşı yükümlüdürler” denilerek denkleştirme talebinin ancak yasal mirasçılar arasında ileri sürülebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle yasal mirasçı sıfatı olmayan bir kişiye miras bırakanın yapmış olduğu karşılıksız kazandırmalar mirasta denkleştirme davası ile talep edilemeyecektir. Şayet mirasçıların saklı payı zedelenmiş ise bu halde tenkis davası ile bu kazandırmalar talep edilebilecektir.

Mirasta Denkleştirme Davası yazımızı okuyabilirsiniz.

Mirasta Denkleştirme Davasının Tarafları

Madde metninde belirtildiği üzere mirasta denkleştirme davasında dava hakkı yasal mirasçılara aittir. Keza davalı sıfatında olacak kişinin de yasal mirasçı olması gerektiğini belirttik. Bu nedenle birden fazla mirasçı bu tip davalarda davalı ve davacı sıfatını almaktadır.

Mirasçı Olmayan Kişiye Yapılan Kazandırmalar

Örneğin miras bırakan tarafından mirasçı olmayan bir kişiye yapılan malvarlığı (ev, araba vb.) devri, çeyiz yardımı, borca batmış bir yakına/dosta borçtan kurtulması için verilen para, şirket veya iş kurmak için verilen para söz konusu olduğunda mirasçılar lehine kazanım sağlayan kişiye karşı mirasta denkleştirme talebinde bulunamazlar. Yasal mirasçıların saklı payı zedeleniyor ise bu halde tenkis davası açılabilecektir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2015/8316 Esas Sayılı Kararı şu şekildedir :

Davacılar, miras bırakanları A’nın bedelini ödediği 2967 parsel sayılı taşınmaz ile … plakalı … birlikte yaşadığı davalı B adına tescil ettirdiğini, miras bırakanlarının dava konusu taşınmaz ve aracın alımı sırasında davalıya verdiği çekişme konusu taşınmaz için 50.000,00 TL, araç için 25.000,00 TL toplam da 75.000,00 TL’nin miras payları oranında davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davanın hangi hukuksal gerekçeye dayandığının açık olmadığını, zamanaşımı ve ispat külfeti bakımından farklılıklar içerdiğini, maliki olduğu … plakalı araç satılarak dava konusu … plakalı aracın … Bankasından kullandığı kredi ile satın alındığını, çekişme konusu taşınmaz ve aracın bedelini bizzat ödediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, alacak iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile dava konusu taşınmaz için 48.080,00 TL, dava konusu araç için 25.000,00 TL, toplamda 73.080,00 TL’nin davalıdan tahsili ile veraset ilamındaki payları oranında davacılara verilmesine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı A’nın 24.04.2013 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davacıların kaldığı ve başkaca mirasçısının bulunmadığı, dava konusu … parsel sayılı … … ev vasıflı taşınmazın 8/158 payın … Acar adına kayıtlı iken 28.01.1999 tarihinde 500.000.000 TL bedel ile satışından davalı B adına tescil edildiği, yine miras bırakan adına kayıtlı olan … plakalı … … marka aracın satılarak dava konusu … marka 2007 model … plakalı aracın 09.07.2013 tarihinde 30.030,00 TL’ye satın alınarak davalı B adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür (6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 119/1-e). Aynı Kanunun 25. 26. ve 31. maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere … kanunda gösterilen istisnalar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.

Öte yandan, … yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HMK’nin 33.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.

Davacılar, miras bırakanları A’nın birlikte yaşadığı davalı B’ye yaptığı kazandırmalar nedeniyle davalıdan alacak talep etmektedirler.

Bilindiği üzere, yasal mirasçılar miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için, terekeye geri vermekle yükümlüdürler. (TMK.m.669) Kendisine miras bırakan tarafından açıklanan yolla kazandırma yapıldığının saptanması halinde davalı B yasal mirasçı olmadığına göre, adı geçene yapılan kazandırmanın mirasta denkleştirme hükümleri çerçevesinde terekeye iadesi hukuken olanaklı değildir. Miras bırakanın davalı B’ye sağlığında yaptığı iddia edilen kazandırma başka bir hukuki ilişki ortaya konulmadığına göre, “karşılıksız teberru” niteliğinde olup, davacıların saklı payları zedelenmiş ise koşullarının varlığı halinde ancak tenkise tabi tutulabilir.

Öyle ise, davacıların davalı B’ye yönelik taleplerinin Türk Medeni Kanununun “tenkis” hükümleri çerçevesinde incelenip sonuca bağlanması gerekir.

Hâl böyle olunca, tarafların delillerinin açıklanan hükümler çerçevesinde değerlendirilip, hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön nazara alınmadan ve yanılgılı hukuki değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.