Tanıma ve tenfiz davası, yurtdışı mahkemelerince verilmiş ve kesinleşmiş mahkeme ilamlarının ülkemizde uygulanabilir ve icra edilebilirliğini sağlayan davalardır. Tanıma davası, bir mahkeme kararının kesin delil niteliği kazanmasına ve ilgili kararın ülkemizde uygulanmasına hizmet etmektedir. Mahkeme kararını veren ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık esası (anlaşma vb.) bulunmaması halinde bu durum tanıma davası açmaya engel teşkil etmeyecektir.

Tanıma Davası ve Tenfiz Davasına ilişkin yazımıza buradan ulaşabilirsiniz : Tanıma ve Tenfiz Davası

Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 54. maddesi tenfiz şartlarını düzenlemiştir. Yine Möhuk’un 58. maddesi de tanımanın şartlarını düzenlemiştir. Möhuk 54. maddeye göre tenfiz şartları şunlardır :

  • Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk Mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması.
  • İlamın, Türk Mahkemelerinin münhasıran yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
  • Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
  • O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağırılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda güküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk Mahkemesine itiraz etmemiş olması.

Möhuk’un tanıma başlıklı 58. maddesi ise şu şekildedir : ”Yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının a bendi uygulanmaz. İhtilafsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tabidir. Yabancı mahkeme ilamına dayanılarak Türkiye’de idari bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır”

Görüldüğü üzere MÖHUK’un 58. maddesi, aynı kanunun 54. maddesinde düzenlenen tenfiz şartları içerisindeki karşılıklılık esasının tanıma davasında şart olarak aranmayacağını açık olarak belirtmektedir. Bu doğrultuda tanıma davalarında karşılıklılık esası aranmayacaktır.

Tanıma Davasında Karşılıklılık Esası Aranmayacağına Dair İstinaf Kararı

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1700 Esas ve 12/03/2020 tarihli ilam :

İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, yabancı mahkeme kararının tanınması istemine ilişkindir. Mahkemece, Davanın kabulüyle Güney Kore Chang-Won Bölge Mahkemesi Masan Şubesi Hususi Hukuk Mahkemesi’nin 2013 KAHAP 270 numaralı 21/01/2014 tarihli (kesinleşme 09/12/2014) kararının asıl davadaki …. Ltd. İle …. Ltd. Şti. Bakımından verilen kararın tanınmasına, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekilinin Türkiye ile Güney Kore arasında arasında karşılıklılık esasına dayanan bir antlaşma, bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunmadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Yabancı mahkeme kararının tanınması şartları MÖHUK 58. Maddesinde düzenlenmiştir.

MÖHUK 58 Maddesinde;” (1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz. (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir. (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır,” hükmünün düzenlendiği,

Yine aynı yasanın 54. maddesinde tenfiz şartları düzenlenmiş olup buna göre;”

(a) bendinde; Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması,”

b) bendinde; İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.

c) bendinde; Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.

ç) bendinde; O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması,” hükmü düzenlenmiştir.

Somut olayda; davacı tarafça dava dilekçesinde Güney Kore Chang-Won Bölge Mahkemesi Masan Şubesi Hususi Hukuk Mahkemesi’nin 2013 KAHAP 270 numaralı 21/01/2014 tarihli (kesinleşme 09/12/2014) kararının asıl davadaki …. Ltd. İle … Ltd. Şti. Bakımından verilen kararın tanınması talep edilmiş ve apostille aslını ve onaylı tercümesinin sunulmuş, tanıma için MÖHÜK 54/a bendinde düzenlenen ”Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması,” şartının gerekmediği anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.

Davalı vekilinin davacının tanıma davasını açmakta hukuki yararı olmadığına yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davacı vekili, tanıma davasına konu aynı maddi ve hukuki ilişkiye dayalı, aynı alacak için, aynı kayıt ve faturalar delil gösterilerek davalı tarafından müvekkiline karşı İstanbul 12 ATM. nin 2014/668 Esas sayılı dosyası ile alacak davası açıldığını beyan ettiğinden, yabancı mahkeme kararının bu davada kesin hüküm-kesin delil niteliğinin değerlendirilmesi için Güney Kore Chang-Won Bölge Mahkemesi Masan Şubesi Hususi Hukuk Mahkemesi’nce verilip kesinleşen mahkeme kararının tanınması gerektiğini ileri sürdüğünden, iş bu tanıma davasını açmada davacının hukuki menfaati olduğu anlaşılmakla, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir.

Davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrı ayrı ve detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 40,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,40 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 12/03/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.